17 Ağustos 2008 Pazar

Gmail yine mi ya, offf!


Birine mail ataağım zaman bu çıkıyor ve maili yollayamıyorum.
Şöyle yazıyor:
"Çöp kutusuna taşınmış ileti dizisindeki bir iletiyi gönderdiniz.İleti, Gelen Kutusu'na taşımadığınız sürece Gönderilmiş Postalar Klasöründe gösterilmez."
Bilgi için verdiği linke tıklıyorum.Ama orada da ingilizce yazıyor ve benim ingilizcem berbat. :S
Bu konuda bilgisi olan biri varsa lütfen yardımcı olsun.

Suryaniler Mardin'e Donuyor.

Mardin Fotoğrafları, Mardin Resimleri, Mardin Evleri

Yaklaşık 3 saat önce NTV'de mardine geri dönmüş olan Süryaniler hakkında bir program izledim.Sanırım programın konusu göç ile ilgiliydi.Neyse programda terör nedeniyle Avrupa ülkelerine göç etmiş olan ve Mardin'e geri dönen Süryanilerden bahsediliyordu.Memleketlerine dönüp villalar filan inşa ediyorlarmış.Valilik de destek veriyormuş.İnternette biraz araştırma yaptım.Bu haberi buldum.Dilerseniz bir okuyun.
***
Fotoğrafı birkaç sene önce abim Mardin'e gittiğinde çekmişti.Pek net değil.ama ne yapalım elimizdeki malzemelerle idare etmek durumundayız. (:
***
Reyhani müziği dinlemek isteyenler buraya tıklatın. (:

Merat ettim de (:

Winnie the Pooh, Tiger

Televizyondaki bir görüntüyü çekmek istediğimiz zaman neden cep telefonumuzun ya da fotoğraf makinemizin ekranında çizgisel kararmalar oluyor ve neden çektiğimiz görüntü yukarıdaki gibi oluyor?
Bilen biri varsa bir zahmet yazsın.Çok merak ettim bu meseleyi?. (:
***
Yukarıdaki fotoğraf gerçek boyutuyla görmek için üstüne tıklayın.Fotoğrafta kesinlikle hiçbir değişiklik yapılmamıştır.Hatta adı bile değiştirilmemiştir. (:
Fotoğrafları gerçek boyutlarıyla başka sitelere yüklediğimde çok uğraştırıyor.Ama blogger.com bu konuda oldukça iyi.

14 Ağustos 2008 Perşembe

"Turbanla mi sevap kazanacaklar?"

Sultan Ahmet Camisi, Türbanlı Genç Kızlar, İslami Giyim Tarzı

Aslında uzun süre önce yazmam gerekirdi.Ama ya vakit bulamadım ya da unuttum hep.
****
Sultanahmet Camisi'nin oradaki havuzun etrafında bulunan banklardan birinde oturuyorken ileriden gelen iki hanımdan biri diğerine:
-"Biraz oturalım mı ne dersin?" dedi.Diğeri de:
-"Tamam, oturalım da bankların hepsi dolu." dedi.Yaşça büyük olan bana:
-"Oturabilir miyiz acaba?" dedi.Ben de:
-"Tabi." dedim.Havuzun yanından sürekli birileri geçiyordu.Şort, mini etek, şorta çevrilmiş kot giymiş yabancı genç kızlar falan geçiyordu önümüzden."Sadece kızlar mı geçiyordu?" diyeceksinizdir.Ama yazının devamında neden bu şekilde yazdığımı anlayacaksınız.Neyse, efendime söyleyeyim; birkaç tesettürlü genç kız geçti önümüzden.Ben suyun şarıl şarıl akışını, serçelerin su birikintileri etrafında toplanmalarını izlerken yanımda oturan kadın diğerine:
-"Bak bak, hepsi kapanmış bunların.Sevap kazandıklarını mı zannediyorlar.Bunlar sevabın ne demek olduğunu bile bilmiyordur beh!" dedi. Yani, yanından o kadar mini etekli kız falan geçti.Onlara birşey demedi de türbanlı bayanlara laf söyledi ya...
Çok şey söylemek istedim o anda kadına ama diyemedim.Şimdi gelmiş burada kadını çekiştiriyorum.Çok ayıp çok. (:
Belki kadıncağız içten içten o yabancılara da birkaç söz etmiştir.Ama ben duymadım.
Ayrıca bazı turistleri de esefle kınadığımı belirtmek isterim.Ben sizin kilisenize çizgili şortumla giriyor muyum bayan?!

11 Ağustos 2008 Pazartesi

Aklimda kalmis

*Pop Müzik çalan radyolardan birinde radyo programcısı bayan gelen sms'leri okuyordu.Erkek dinleyicilerden biri şu şekilde bir mesaj yollamıştı:
"Sevgilimin çıplak fotoğraflarını internette gördüm.Sizce ne yapmalıyım?" Radyo programcısı bayanın cevabı ise tam olarak bire bir aynı olmasa da mana olrak aynen şu şekildeydi:
"Ya 'Bu kızdan bana hayır gelmez!' deyip onu terkedersin ya da kamuya mal olmuş bir sevgilin olduğu için övünürsün."
(Nasıl yani!?)
*Bir kanalın ana haber bülteninde keyifli bir haber izlemiştim.Teyzenin biri evinde kullanmadığı ya da eski ne eşyası varsa içine çiçek ekmişti.Çanak, çömlek, eski ayakkabı, çizme, çaydanlık ve daha neler neler...
*Tezatlığı nedeniyle aklımda kalmış olsa gerek.Bir de şöyle bir ayrıntıya aklıma takılmıştı.
Ünlü bir kanalın muhabiri Güney Doğu şehirlerimizden birine terörün insanlar ve ekonomi üzerindeki etkisini araştırmak için gitmişti.Kapısının önünde oturan bir teyzenin yanına gitti.Maksadı röportaj yapmak idi.Kadının yanına geldiğinde birşeyler söyledi.Ama kadın cevap vermiyordu.Ağzını, yüzünü örtüyordu.Belli ki kadıncağız utanıyordu.Neyse röportaj yapamamışlardı hatırladığım kadarıyla.Birkaç gün sonra İstanbul'da ekonominin halka nasıl yansıdığını araştırmak üzere aynı kanaldan bir muhabir meydanlarda geziniyordu.Teyzenin birine yaklaştı ve ona bir soru sordu.Kadın vücut diliyle (o nasıl bir dilse!?) utandığını ifade ederek
geriye doğru biraz çekildi ve başındaki başörtüsünü çözüp omzuna indirdikten sonra (?) muhabir ile söyleştiler.
-------
Benden şimdilik bu kadar.Eğer sizin de aklınızda yer etmiş olan ilginç şeyler varsa yorum olarak yazabilirsiniz.

10 Ağustos 2008 Pazar

Turk Edebiyati Vakfi


Sultanahmet'teki Firuz Ağa Camîsi'nin biraz ilerisinde.

Türk Edebiyat Vakfı Tarihçesi:

Üyeleri arasında Celâl Bayar, Süleyman Demirel, Alparslan Türkeş, Prof. Dr. Muharrem Ergin, Prof. Dr. Faruk Kadri Timurtaş, Prof. Dr. Necmettin Hacıeminoğlu, Prof. Dr. Nevzat Atlığ, Ahmet Aydın Bolak, Ali Naili Erdem, Prof. Dr. Tahsin Banguoğlu, Prof. Dr. Sabahattin Zaim gibi ülkemizin değerli şahsiyetlerinin yer aldığı Türk Edebiyatı Vakfı, Ahmet Kabaklı'nın girişimiyle 1978 yılında kuruldu.

Türk Edebiyatı Vakfı, 1972'de Ahmet Kabaklı tarafından çıkarılmaya başlanan ve o günden bu güne kadar her ay muntazaman yayınlanan Türk Edebiyatı dergisinin desteklenmesi ve edebiyatımızın önemli eserlerinin neşredilmesi için faaliyete geçirildi.

Günümüzde adını duyurmuş birçok şair, romancı, fikir ve bilim adamına Türk Edebiyatı dergisi rehberlik etti, onların seslerini duyurdu ve onları geniş kesimlere tanıttı.

Türk Edebiyatı Vakfı Çarşamba Sohbetleri 1978 yılından beri devam ediyor. Yaz ayları hariç, her hafta çarşamba günü önemli bir yazar, fikir, bilim veya sanat adamı dinleyicileriyle sohbet ediyor. İlk sohbet Celal Bayar tarafından yapıldı ve Necip Fazıl, Prof. Dr. Mehmet Kaplan, Prof. Dr. Tahsin Banguoğlu gibi şahsiyetler bu konuşmalarda yer aldı. Çarşamba Sohbetleri şimdi de devam ediyor. Çarşamba Sohbetleri'nden bazıları kitaplaştırılmış bulunuyor.

Türk Edebiyatı Vakfı'nda Osmanlıca, Tehzip, Hat, Minyatür, Güzel Konuşma, Yabancı Dil, Okuma Sanatı, Türk Sanat Musikisi Dersleri, Gelenekli Tiyatro Dersleri, Türk Halk Musikisi Dersleri gibi dersler verildi, seminerler düzenlendi. Bu faaliyetler gerektikçe zaman zaman tekrarlanıyor.

Yukarıdaki bilgiler Türk Edebiyat Vakfı'nın sitesinden alınmıştır.Fotoğraf ise bana aittir.

Japon Muzigi

Eğer flashı izleyemiyorsanız ya internet tarayıcınızda eklenti eksiği vardır ya da bu tür dosyaları engellemiştir.



Benim çok hoşuma gitti şahsen.Biraz çocukça. (:

Serguzest Hakkinda

Sergüzeşt

(Samipaşazade Sezai)

KİTABIN ADI : Sergüzeşt
YAZARI : Samipaşazade Sezai
YAYIN EVİ ADRESİ : Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları/Ankara
BASIM YILI : 1984

KİTABIN KONUSU

Romanın konusu bir esir kızın hayatını,çektiği acıları anlatmaktadır.

KİTABIN ÖZETİ

Dilber yaşadığı hayattan kurtulmak için evinden kaçar.Bir tüccarın eline düşer ve tüccar kızı esir pazarında memura satar.Memur ailesi de kendilerine yük olduğu gerekçesiyle esirciye satarlar. Esirci Dilber’in güzelliğini keşfedip besler ve yüksek bir fiyata oğlu için uygun gören bir hanımefendiye satar.
Hanımefendinin oğlu Celal Bey Avrupa görmüş ressamdır. Kızdan hoşlandığı ve de onun esiri olduğundan, sık sık çeşitli kıyafetlere sokarak, ustasından öğrendiği şekilde tasvirlerini yapmaya başlar. Bütün bunlar kıza zulüm gibi gelir, dayanamayıp ağlamaya başlar. Celal Bey Dilberle evlenmek ister ancak işin içine aile bağları girer.Bunun farkına varan annesi Dilber’i esirciye sattırır. Celal bunu duyduğu zaman yataklara düşer ve bir daha kendine gelemez. Annesi yaptığı yanlışın farkına varır fakat artık çok geçtir.

Bu arada Dilber Mısırlı bir tüccara satılmıştır. Saray gibi bir yerin harem bölümünde diğer kızlarla yaşamaya başlamıştır. Haremağası Cevher Ağa’da Dilber’i kızı gibi sevmiştir. İstanbul’a göndermeyi istemektedir. Dilber’i kaçırmak için dışarıdan merdiven dayayarak Dilber’i indirir. Ama kendisi ihtiyar olduğundan ve heyecanın da etkisiyle düşer ve ölür.Ne yapacağını şaşıran esir kız, çaresizlik içinde kendisini Nil nehrine atar ve hayatına son verir.

KİTABIN ANA FİKRİ

Hiçbir zaman intiharı son çare olarak görmemeliyiz.Adaletin elbet birgün tecelli edeceğini unutmamalıyız.

KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ

Soylu ve zengin bir aile çocuğunun esir bir kıza sırılsıklam aşık olması gibi okuyucuyu meraklandıran ilginç olaylar vardır. Romandaki bazı şahıslar şunlardır:

Dilber : Çok gururlu ve sakin bir kızdır.Onu gören herkes aşık olmaktadır fakat esir olmasından dolayı evlenmesi mümkün olmamaktadır. Kurtuluşu intihar etmekte bulmuştur. Günümüzde böyle insanların eşya yerine konması bir insanlık ayıbı sayılmaktadır.

Celal Bey : Namuslu iyi terbiye görmüş ve iyi bir eğitim almış, soylu bir ailenin çocuğudur.Dilber’in satılmasından sonra akli dengesini yitirmiştir.

Cevher Ağa : Yardımsever ve çok babacan bir insandır. Dilber’i kızı gibi sevmiştir. Onu esir hayatından kurtarmak istemiştir fakat ömrü buna yetmemiştir.

KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER

Eserde tutsak bir kızın başından geçenler anlatılmış, dönemin toplumsal sorununa gerçekçi bir yaklaşımla değinilmiştir. Bunun yanında, konuşmaların sadeliği, günlük dile uygunluğu ile de dikkati çekmektedir. Okuyucuyu meraklandırarak kitabın okunmasını sağlamaktadır.

KİTABIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ

Samipaşazade Sezai, Türk yazar (İstanbul 1860-1936). Paris’e kaçarak jöntürk hareketine katıldı ve örgütçe yayımlanan Şura-yı Ümmette başyazarlık yaptı(1901-1908). Madrid’de elçi olarak bulundu(1909-1914). Sergüzeşt(1889) adlı romanı Türk edebiyatının ilk gerçekçi romanı olarak kabul edilir.

Yukarıda görmüş olduğunuz tüm bilgiler Bilgicik.Com'dan alınmıştır.

****

Esas mevzudan uzakça:

Vişne Ağacı'na "Vadideki Zambak" adlı romanı okuyacağımı söylemiştim.Ama kendisi kitabın beni sıkabileceğini söylemişti.Hakikatten de sıktı.Bana başka bir kitap tavsiye etmişti.Ama ben elimde bulunan ve henüz yüzüne bile bakmadığım kitaplardan birini okuyayım dedim.Ve dünden beri bu kitabı okuyorum.Gerçekten çok güzel bir kitap.Okumam bittikten sonra belki bir değerlendirme yazısı yazarım.

9 Ağustos 2008 Cumartesi

Swish Max Semeresi :)



Bunu Swish Max adlı flash hazırlama programı ile yaptım.
Yandaki menüler bölümüne eklemek istiyorum bu flashı.
Sizce nasıl olmuş?
Fikrinizi almak isterim.

8 Ağustos 2008 Cuma

Mazideki Sabahlar...

Bloga eklemek için bir şeyler arıyordum.Bir türlü bulamadım.Ben de fotoğraf arşivime bir bakınayım dedim.Bakınırken aşağıdaki fotoğrafı gördüm ve bana hatırlattıklarını sizinle paylaşmak istedim.

şehirde yaşamak, şehir manzarası, binalar, güvercinler, gökyüzü, akşam vakti
Bu fotoğraf 22 Temmuz 2008'de akşam saatlerinde çekmiştim.
Çocuktum... İlkokula gittiğim günlerdi.Sabahın erken vakti kalkar, çantamı hazırlar, o yakasında mavi ay-yıldızın olduğu önlüğümü giyerdim.Üstünde "ABC" yazan yakaları hiç sevmezdim.Bana çok basit gelirdi.Oysa bu başkaydı.Ay ve yıldız... Üstelik de maviydi.O zamanlar Doğu Türkistan'ı da bilmiyordum.Bilsem daha ço severdim herhalde.Sabahları pencerenin önüne geçer şu manzarayı seyrederdim.Tabi o vakitler görmüş olduğunuz beton eklentisi (?) yoktu.Bir de dişlerimin birbirinde istemdışı olarak değdiğini hatırlıyorum.O üşümeyi bile özlüyorum şimdilerde...
Biraz daha solda bir apartman var.Güvercinler onun çatısına konardı.Ben artık o kadar erken kalkmadığım için göremiyorum.Ama herhalde hala o çatıya konuyorlardır.Çünkü yuvaları tavan arasıydı.Nasıl olmuşsa kiremitlerden biri kırılmış.Güvercinler de orayı sığınak olarak kullanıyorlar...
Bir ara hatırlıyorum da hiç huyum olmamasına rağmen anneme:
-"Anne ben şeyi özledim.Sabahları çay içmeyi..."
-"İyi de oğlum, sen çayı sevmezsin ki?"
-"Artık seveceğim." demiştim.
Huyum değişti mi? Hayır. (:
Sabahları nadir çay içerim.Genellikle haftasonları...
Biraz daha sağ tarafta bir caminin minaresi var.Burada fotoğraflarına yer verdim.
Bir gün kuşların minarenin etrafında sürekli uçtuklarını hatırlıyorum.Oldukça güzel bir manzara idi...
Bu fotoğrafın bana hatırlattığı (bence) acı bir olay var ki hala yaptığım şeyden pişmanlık duyuyorum.Onu da anlatayım...
Yaklaşık 5-6 yıl önceydi).Bir haftasonu sabahı ekmek almaya gitmiştim.Yolda ilerlerken "Cik ciik!" diye bir ses işittim.Sağımdaki apartmanın önünde bulunan fidanın yanınada bir serçe yavrusu vardı.Sevdim okşadım.Nihayetinde eve getirdim.Balkona götürdüm.Beslerim, büyür gider yoluna diye düşünmüştüm.Kahvaltımı yaptım. Balkona gittim ki ne göreyim? Bizim serçe balkondan atlamış.Beton zemine düşünce ölmüş...
Bir fotoğraf insana bu kadar alakasız görülebilen şeyleri hatırlatabiliyor işte...

***
Bu arada vakit sıkıntısı nedeniyle blogları pek gezemiyorum.Kusuruma bakmayın. :(

3 Ağustos 2008 Pazar

Firuz Aga Camisi

Tramvaydan iner inmez Mehmet Akif Ersoy Parkı'na geldim.Oradan da Firuz Ağa Cami'si gireyim dedim.Ama biraz erken bir vakitte oralarda bulunduğum için içeriye giremedim.Temizlik yapılıyormuş.
Firuz Ağa Camii, II. Bâyezid'in hazinedarbaşısı tarafından 1491 yılında yaptırılmış.Yani 500 yılı aşkın bir mazisi var.

Cami Kitabesi.


Caminin bahçesinden bir kare.


Cami minaresi.Solda olması dikkat çekici.Genellikle minareler sağda olurmuş.Bir sayfadan okumuştum az evvel.


Uzaktan çekilmiş 2 güzel fotoğraf.



İnternette bir araştırma yapayım dedim.Akın KURTOĞLU'nun yazmış olduğu guzel bilgi ile karşılaştım.Ekleyeyim:
"Firuzağa Camii'nin bir özelliği de, uzun yıllardır İkindi ezanlarının Sultanahmed Camii ile karşılıklı olarak okunmasıdır... Önce Sultanahmed Camii müezzini ezana başlar, ardından Firuzağa'nın müezzini buna cevap verir şekilde ezanın aynı bölümünü tekrarlar. Her iki cami arasında karşılıklı olarak başından sonuna kadar ezan yankılı olarak okunur. Her iki caminin müezzini de seçme ve güzel sesli olduklarından, 5 dakika süreyle iç titreten bir ahenk yaşanır minareler arasında... Alman Çeşmesi ile Atmeydanı, bu iki ibadethanenin tam ortasında kaldığından, ezan sesleri en iyi bu bölgede dinlenir. Ayasofya'nın cami olduğu dönemlerde bu karşılıklı okuma faslı, Sultanahmed ile Ayasofya arasında yaşanırmış... "
Diğer fotoğraflar için guzelkareler.blogspot.com'a bir bakın derim.Bu arada devamı gelecek...

2 Ağustos 2008 Cumartesi

WLM kullanmak

Windows live messenger açılışı
Messenger'i kurduğumda keşke bunun açılmasına izin vermeseydim.Her msn açışımda görmüş olduğunuz yazı gibi yazılar görüntüleniyor ekranda.İlgi çekmek için herşey yapılıyor...

Yandi, Yaniyor...

Ağır Çekimde Çakmağın Yanması